Blog Details

-
Küçükken tekstilde çalışmak bana neler kattı?

Küçükken tekstilde çalışmak bana neler kattı?

Şu an bu blog yazımı yazarken hiç bir işin ustası değilim ama ustalık yolunda ilerliyorum. Yaşım çok büyük olmayabilir fakat azda olsa iş maceralarım ve gözlemlemelerim var. Bunlardan ilk iş maceramı sizlerle paylaşmak istedim. Belki sizler için önemli olabilir iş hayatındaki kavramlar ve davranışlar.

Benim ilk iş serüvenim 4.sınıfın yaz tatilinde bir mahalle arası tekstile girmemle başladı. O yaşlarda ya evde bilgisayar oyunu oynarsın ya da sokakta top oynarsın. Ben de kafamdaki ki hedefimden dolayı çalışmayı tercih ettim. Tabii ki teknolojinin çocukları olduğumuz için o zamanlar telefon teknolojisi gittikçe gelişiyordu. Haliyle bende dokunmatik bir telefona sahip olmayı hayal ediyordum. Ailem ve büyüklerimin “İlkokula giden bir çocuğun telefona sahip olması çok erken bir zamandır.” düşüncesi beni çalışmaya sevk etmişti.

Tabii ilk zamanlar ailem karşı çıkmıştı ama zamanla bu durumu kabullenmişlerdi. Annemin açısından benim çalışmam çok iyi bir şeydi. Çalışmadığım zaman geceleri bilgisayar başında sabahlarım, öğlenleri de uyurum ve haliyle hareketsiz olurdum. Sık sık evi dağıtırdım ve annemin odamı toplaması gerekirdi. Kısacası anneme eziyet olurdu benim çalışmamam.

Ben tekstile ilk girdiğim zaman kendimi farklı bir atmosferde hissetmiştim. İçimden “Galiba hayat oyunun da bir seviye daha atladım” diyordum hep. Beni ütü paket tarafında etiket bölümüne koymuşlardı. Sabah 8’den akşam 6’ya kadar sürekli ayaktaydım. İlk iş günümü sırtımın ve belimin ağrısı olarak hatırlıyorum. Çünkü hayatım da ilk defa sırtım o kadar ağrımıştı. Tabureye oturarak yapıyım dediğim de ustabaşından sinirli bir şekilde laf yemiştim. İlk iş günü bu beni üzmüştü. Halbuki bunlar iş hayatının doğasında varmış. İlk iki hafta ustabaşını cani, ahmak, duygusuz, gaddar biri olarak görmüştüm hep. Ustabaşına içimden kin bile beslemiştim. Daha sonrasında bir öğle yemeğinden sonra çayımı alıp ütü paketin oraya gitmiştim. Ustabaşı da orda oturuyor çay içiyordu. İlk defa onu sakin ve yumuşak görmüştüm. Bana “Nerelisin” gibi sorular sormuştu. Ustabaşıyla tanışmıştık. Bana işin gereği işlerin aksamaması için öyle davrandığını ve benim o hareketlere alınmamam gerektiğini söylemişti. Orda benim kafamda yavaş yavaş bir şeyler yerine oturmuştu işte. Ben orda çalışmaktan ne kadarda isyan etsem, ne kadarda yakınsam; orda aslında ben bir iş dersi almış, hayatın farklı bir kültürünü öğrenmiştim. Daha sonra ki yaşayışım da anlayış oranım, yorumlama kabiliyetim artmıştı. Makine gibi sabahtan akşama kadar çalışan işcilerle dolu olan tekstil “İnsanların iş ortamında ki gerginliği, tavrı, aslında işlerin yürümesi için bir maskedir. Yumuşak bir edayla söylenilen iş fazla ciddiyete alınmaz o tarz sektörlerde.” “Patronlar, ustabaşıları, işciler verilen sözleri yerine getirememe endişesi yüzünden hep gergindirler.” anlayışı ve düşüncesi aşılamıştı bana.

Bunlar her sektör için geçerli değildir. Bazı sektörlerde verim sağlarken bazılarında ise zarara uğratır.

Ama bunlar herkesi anlayışla karşılayacağım, sesimin hiç çıkmayacağı anlamına da gelmez! Her zaman anlayış benden beklenmemeli. Herşey karşılıklıdır.

Önceki Yazıyı Oku

Diğer Yazıyı Oku